20 Şubat 2012 Pazartesi

VAR YOK

Olmalı mı insan ölmeli mi?
Olmadan nasıl rıza-i ilahi istenir?
Talip olmadan bu nur tohumlarına,
Kim sahip olacak nur ormanlarına.
Var mı cihanda ondan başka sığınak?
Varsa bulalım bizi ondan kurtaracak.
Terk edelim mülkünü gidelim uzağa,
Yokmuş onu olmayan meğer tek nokta.
Onsuz tek nefes alsak mı derken,
Nefes bile onunmuş biz bilmezken.
Karanlıktan aydınlığa kaçmaya çalıştık.
Karanlıkta aydınlıkta ondaymış şaştık.
O vakit anladık nereye dönsek yokuz.
Onsuz yer yok onla varız onla yokuz.

İLK

Sen ki alfabemde bile ilk harfsin,
Ne yapsam da zihnimden adın silinsin.
Sağa da sola da selam versem hep sen,
Rüyada bile olsa bir selam etsen.
Senin geçtiğin yollarda kokunu arıyorum.
Kaldırım taşlarına bile adını soruyorum.
Kubbe altlarına mı saklanmış gözleri,
Onu Üsküdar iskelesinde mi beklemeli?
Bir hoş sada bırakmış bana o günlerden.
Göz yaşıma misafir olmuş o günlerden.
Bu sokaklar duydum sana aşinalar.
Seni göremeyen taşlar bile ağlar.
Ben senin uçurumundayım sakın düşürme,
Tut mısralarımdan bırakma bırakma yine.
Bir adım ötende yaşayan bu adam ki
Senin adınla nefesi tanıdı sensiz bilmedi.

YENİ KAPI

Yürüyoruz el ele yıldızlar seyreylesin.
Sevgi ülkesine sadece sevenler girsin.
Aç kapıyı bak beni bulacaksın.
Geride kalırsan boş kapılarda ağlayacaksın.
Bir tren ki kaçarsa bir daha yakalanmaz.
Boşa çaba kalır. Uçan kuş bir daha konmaz.
Ver elini yeni kapımıza yürüyelim.
Herkesin ağladığı yerde biz gülelim.

13 Şubat 2012 Pazartesi

Üstad'ın Erbakan'a mektubu


ÜSTAD’DAN ERBAKAN’A MEKTUP
Necmeddin Bey;
İslâm’da hak ihtar 3 ise size aziz gaye uğrunda en aşağı 300 kere baş vurmuş olan fikir babanız mevkiindeki bu adama, en son, Adalet Bakanı Müftüoğlu’nun evindeki nihaî toplantıdan sonra takındığınız daimî ve cibillî “boş verme” tavrından, artık bu dâvayı kurtarmak değil, harcama yolunda olduğunuza inanıyor; ve dâvanın gerçek kurtuluşunu, onu yanlış ve kötü temsil edenlerden kurtulmakta buluyorum.
Umumî efkâr karşısına çıkmadan bu kısa mektubumu, veda mahiyetinde size göndermeyi fikir namusu gereği bilir ve herşeyi Hakkın takdirine havale ederim.
Necip Fazıl

8 Şubat 2012 Çarşamba

KAHROL ESAD

Esad denen köpek bomba attı her haneye,
Her haneden çıktı parçalanmış cenaze.
Ölüm yurdu Müslümanlara hama humus dera,
Yalvarır her mazlum zalim esad için ALLAH'â
Siper olacak her beden kardeşine gelmesin kurşun,
Ey zalim esad o kanlı ellerin kurusun kopsun.
Ebabil kuşları toplansın o kopasıca başına,
Son nefesini veresin Şam sokaklarında.
İnsan olsan zalim babanı duyardın.
Azabın sesini duyarda biraz korkardın.
Milyonlarca Müslüman ya Kahhar diyor.
Biz değil asıl  ALLAH sabrediyor.
Elbet gelecek o hesap günü senin için,
Yakacaklar seni döktüğün her kan için.
Her masum can bütün insanlık demektir.
Sen kaç insanlık bitirdin. Ölüm sana da gelir.
Yakındır sana kıyamet mezarında ters dön,
Baban olacak zalimle aynı ateşte kömüre dön.

6 Şubat 2012 Pazartesi

BU MİLLET ÖLMEYECEKSE FATİH DİRİLECEK


     BU MİLLET ÖLMEYECEKSE FATİH DİRİLECEK

     “Bu millet ölmeyecekse ; bu Fatih dirilecektir. Laf ve hayal âleminde değil  , madde ve hakikat dünyasında sandukasından çıkacaktır” diyordu Üstad Necip Fazıl merhum. O bu millete inanıyordu. Köklerinde vecd , iman, sadakat, haya ve daha Müslüman’a ait ne kadar vasıf varsa muhafaza eden bu millete güveniyordu. Kaç kelepçe vurulmaya çalışıldı dinine. Şeriati alındı, Avrupa’nın  bit pazarı malları zorla giydirildi. Camileri ahır yapıldı. Ezanı susturuldu. Ayasofya’sı bile canlı cenaze halinde müzeleştirildi. Alfabesi bile çok görüldü bu millete. Eğitimi, evliliği, cezası bile kendine ait değildi artık. Hepsi Avrupa’dan gelmeydi. 
    Ama ölmedi, öldüremediler bu milleti. Onlarca hayat damarı kesilen. Hiçbir alanda hayat hakkı tanınmayan. Adı Türk , küfür tip ve zümreleri tarafından  târumar edilen bu millet çok can çekişti.  Onu yoktan var ettiğini iddia edenler onu yokluk denizinde boğdular. Kuran-ı Kerim öğrenmelerini öğretmelerini bile yasaklayacak kadar kuduzlaştılar. Âlimleri ne hayatta ne mezarda hür olamadılar. ALLAH diyen ya idam sehpasında ya mapushane köşelerinde can verdi. Başını kestiler, kalbini söktüler, kollarını bağladılar yine ölmedi bu millet…  Bir şeyi elinden alamadılar. ALLAH (c.c.) ve Resulün’e (sav) olan derin sevgiyi. Unuttular, ruhlara kelepçe vurulmaz.  Yıllar geçse de yine vuramayacaklar.
     Hâla daha sürmekte bu milleti öldürme çabaları içten ve dıştan. Fakat ölmüyor ve ölmeyecek bi iznillah bu millet.  Ve Fatih’in liderliğinde putlar şehri olmuş olan İstanbul’dan yola çıkacak yine o şanlı ordu. Bir kolu Medine’ye, bir kolu Mekke’ye , bir kolu Kudüs’ü  hür kılacak. Bir kolu dünyayı gezecek. Bu kollar ki yüce Fatih’in övgüsünü aldığı hazret-i peygamber (sav)’in sancağı ile topla tüfekle değil. Gönüllere atılan nur kementlerle feth edecekler. 
   Kudüs ki gönlü bize kırgındır. Yüz yıla yakın ki bize hasret kalmıştır. Ömer’inden, Selahaddin’inden sonra onu hilalle miraca taşıyacak kutlu mü’minleri bekliyor.  Biliyor oda bu Millet ölmezse bu ümmetinde umudu tükenmez. İslam dünyasında ağlayan her gözün diğer eşi umutla İstanbul’a bakar. Oradan gelecek ALLAH sesini ummaktadır. Bu topraklarda filizlenmeye başlayan nur yürekli mümin gençler, beyhude yaşayan akranlarına inat yüce Fatih’in nesli olma sorumluğunu almış ve bu sorumlulukla güneşi zapta, dünyayı ise ALLAH diye haykıran insanlar yurdu yapmaya hazır olduklarını göreceksiniz.Sağınıza ve solunuza bakın. Mahiyetiyle geçen Fatih orada. İslam’a karşı tevazu küfre karşı imanın verdiği gururla yürüyor. O Fatih’i seyre dalın.  Ona katılın. Mukaddes emaneti düştüğü yerden alıyor. Hak ettiği yere Arş’a taşıyor. Bir ucundan da siz tutun. Bu yük artık Fatih’e de ağır. Ey millet ölmediysen eğer Fatih geliyor. Kararını ver artık. Bu kutlu yolculukta var mısın? Yok musun?
     Bu davet evinde oturup ne olacak bu ümmetin hali diye zerre düşünmeden elinde kumandayla uyuklayan çeyrek Müslümanlara değil. Kalbinin her köşesinde Müslüman’ın acısını barındıran, Ümmetim ümmetim diye ağlayan Resul-ü Ekrem (sav)’in gözündeki yaşın hakkını vermeye gönüllü. Hakka köle olmuş ve bunu beşeri tüm yalan hürriyetlere değişmeyecek nur Müslüman gençliğe yapılmıştır. Onlar yürüdükçe ne Tel Aviv’de Ne Washington’da ne Londra’da, Ne Paris’te, Ne Roma’da kimse rahat uyuyamayacak. ALLAH diyene dek. Bu gençlik kan dökmeye değil kanı durdurmaya. Ağlatmaya değil yaşları silmeye geliyorlar. Yüce Fatih’in nesli bu gençlik bu yolda her şeyini fedaya hazır. Ve büyük Üstad Necip Fazıl merhum şöyle özetliyor bu durumu. Bende onunla bitirmek isterim..  Yüce Fatih’in nesline selam olsun…
“Ey Müslüman ;sana düşen nimet sadece çile.. Uyumamak ve düşünmeye memur olmak.. Bu çile kapısından erişilecek dünyayı bilseydin, yatağını ve yorganını satardın!”